Cennetten Bir Parça: Venedik


Tatilimizin dördüncü şehri Venedik'ti.
Venedik küçüklüğümden beri duyduğum, okuduğum ve şaşırdığım bir şehirdi.
Nasıl yani arabalar yok mu, nasıl yani herkes su üstünde mi ulaşım sağlıyor?
Evler nasıl batmaz?
Gibi devam eden sorularım vardı.

Tatil planı yaptığımız esnada Venedik'i  kiminin çok beğendiğini kiminin pis bulduğunu okumuştum.
Etraftan küf kokuları geliyor neresi güzel diyen de vardı, çok romantik mutlaka çiftle gidin diyen de.

Venedik Dünya'nın en çok turist ağırlayan şehri.
118 minik adacık ve 400'ü aşkın kanaldan oluşuyor.
Şehir tümüyle dünya mirasları listesinde yer alıyor.

Trenitalia'yı kullanarak Venezia Santa Lucia'da indik.
Yani Venedik'in ada tarafının istasyonunda.
Venezia Mestre durağı var birde, burası kanalların olduğu tarafta değil.
Biz kanalları gören bir otel de kalmak istediğimizden ada tarafında karar kılmıştık.

Tren Mestre durağını geçtikten sonra iki yanı deniz olacak şekilde bir demiryolu üzerinden Santa Lucia'ya geldi.
Su üstünde trenle gidiyor hissi harikaydı.
Adamlar neler yapmış be, olduk.
Evet Santa Lucia'da indiğimizde gerçekten gördük ki, bundan sonra araba, otobüs, metro, tren yok.
Yol oraya kadar geliyor ve bitiyor.
Araba ile gelenler tren istasyonuna park etmek zorundalar.

Karşımızda gördüğümüz manzara ile büyülendik.
İnanamadık.



Venedik'te otobüs, metrobüs vs yok :)
Vapurettalar var, vapurettanın tek yön bilet fiyatı 7 Euro.
Bizim toplu taşıma araçları mantığı ile çalışıyor.
Yukarıdaki meydana yanaşıyor binmek isteyen yolcular harala hurala biniyor :)
1 günlük bileti 20, iki günlük bileti de 30 Euro.




Biz Vapuretta kullanmadık, hem çok kalabalıktı hemde bir şehri yürüyerek keşfetmek yanlısı bir çiftiz.
Sokakları çok canlı Venedik'in.




Venedik'in simgesi maskeler.
Her yerde sık sık rastlıyorsunuz bu nedenle.
Eşim maske almak istedi, ancak sonra maske magnetlerde karar kıldı.
Şimdi dolabımızı süslüyor.




Bizde Alaçatı otelleri, restaurantları vardır hani.
Bodrum mavisi sandalyeli.
İşte aynı bunun gibi, İtalyan restaurantı diye bir tarz var.
Küçük kare masalı, yeşil brandalı.




Otelimize yerleştikten sonra zaman kaybetmeden sokaklara attık yeniden kendimizi.
Venedik'te öyle 5 yıldızlı ultra herşey dahil oteller bulamazsınız.
Zaten şehrin yerleşik nüfusunun 300.000'i aşmasına izin verilmiyor.
Oteller hep butik tarzda, evden bozma şeklinde.
Biz booking üzerinden B&B La Terrazza Dei Miracoli' den rezarvasyon yaparak orayı tercih ettik.
Temizliğinden,kahvaltısından, çalışanın ilgisinden çok memnun kaldık.

Otelden çıktığımızda artık sokak satıcıları da yerlerini almışlardı.




Ve tabi paket paket makarnalar olmazsa olmaz.




Bina aralarındaki kanalları ise tam olarak böyle.
Neden pis bir şehir olduğunu düşündüklerini kısmen anladım.
Ancak şunu da biliyorum ki Venedik o küflü, yosunlu duvarları ile Venedik.
O bozulmamışlığı, yarı bakımsız yarı bakımlı hali ile bu kadar çekici ve bu kadar büyüleyici.




Bu şehirde mutsuz bir turist göremezsiniz.
Gondoldakilerin mutluluğu taşıyor herkesin gözlerinden, hareketlerinden.




Ve kanalların arasından nasıl olduğunu anlamadan Rialto Köprüsüne varıyoruz.
Burası gerçek olamayacak kadar güzel.




Venedikliler kendi araçları ile yola çıkıyor evlerinin önünden.
Bir süre öyle dalgın dalgın izliyoruz.




Otoparklarımızın yerini ahşap kütüklere bağlanmış su araçları almış.
Vapuretta geliyor, hıncahınç dolu.
Yaşlanmak en korktuğu şeylerden biri olan ben, bu şehirde yaşlanmak istiyorum.




Burano, Murano adalarından gelen taşlarla yapılmış bir takıcı görüyoruz yol üstünde.




Renkler beni mest ediyor.
Hemen elime alıp denemeye başlıyorum.




Bu daracık sokaklar insanın içini nasıl karartmaz anlayamıyorum.
Geniş geniş caddeler, ferah sokaklar, bakımlı evler seven ben nasıl da seviyorum bu sokakları.
Durmadan yürümek istiyorum.
Eşim pes ediyor bazen, elinden tutup sürüklüyorum.




Ve San Marco Bazilikası ve karşısındaki Campanile di San Marco çan kulesinin bulunduğu San Marco Meydanına varıyoruz.
Venedik'te tarihi yapılarla neredeyse hiç ilgilenmiyoruz.
 



San Marco Meydanı çok kalabalık, çok canlı.
Binbir türlü dil konuşuluyor aynı anda.
Harika bi insanlık cümbüşü var.
Kimse kimseyi tanımıyor ama herkes birbirine karşı sevgi dolu gözlerle bakıyor sanki.
Çünkü herkes büyülenmiş ve mutlu.

Bir amca yaklaştı yanımıza.
Eşim ve ben birbirimizi fotoğraflamaya çalışırken gelip sizi çekebilir miyim dedi.
Aldı makinamızı ve birçok poz çekti.
'Sonsuza kadar çok mutlu olun ve çok sevin birbirinizi' dedi.
Ve aynı cümleyi kuran ikinci kişiydi o gün.
Eşimle birbirimize bakıp yeniden yeniden şükrettik.



Ve en sevdiğim resimlerimden birini çektiğimiz Venedik'in ana limanına geldik.
Gondolların hareket ettiği bir yer burası.
Pek çok gondol var ve pek çok insan.




Sahil hattını takip ederek Ponte di Sospiri'ye geldik.
Yani Ahlar Köprüsü'ne.
Ahlar Köprüsü, mahkumların hapishaneye giderken Venedik'te son gördükleri yer olduğu için bu adı almış.
Mahkumlar son kez bu güzel şehre bakıp iç çekerlermiş.




Yol boyunca kurulu tezgahların önündeki bu teyzeyi çok sevimli buldum.
Ponponlarını özellikle.




Limandan başlayan gondol turu, bu minik köprünün altından geçerek binaların içinden, kanalların arasından devam ediyor.
Gondollara en fazla 6 kişi binilebiliyor.




Ve bir süre sonra hava kararmaya başladı.
İşte bizde tam bu sırada gondola bindik.
Bu sayede gondolla Venedik'i hem gündüz hem gün batımı hemde kısmen gece görmüş olduk.




Her kareden adeta romantiklik fışkırmıyor mu?
Bu şehirde aşk daha güzel.




Gondoldaki fotoğraflarımız hep bizden ibaret olduğu için koyamıyorum.
Ama Venedik'e gidip gondol sefası yapmak diye bir gerçek var.
O ufacık köprülere, küflü duvarlara gondolun içinden bakmak tarifsiz bir tecrübe.
Merak edenler için de ekleyeyim; yarım saatlik gondol turu 80, bir saatlik gondol turu 120 Euro.





İndiğimizde hava işte böyle kararmıştı.
Gece boyu bütün köprüleri, sokakları gezmeye devam ettik.

Venedik.
Gezdiğim en güzel, en başka, en nazlı, en büyülü, en romantik şehirdi.
Aşk için en güzel şehir bence.
Bir daha böyle bir şehir görür müyüm bilmiyorum.

Bildiğim tek şey; dönerken, Santa Lucia'dan Venedik'e son kez baktığımda kalbimi orada bıraktım.