Canan Tan - Pembe ve Yusuf



Canan Tan'ın ilk okuduğum kitabı Piraye idi.
Nasıl etkilenmiş, nasıl ağlamış, kitabın bittiğine nasıl da üzülmüştüm!
Ve sonra hiçbir kitabında Piraye'de yaşadığım hazzı hissedemedim.

Yusuf ve Pembe'yi ise D&R' da gezerken görüp merak edip aldım.





Keder..
Romanımızın asıl kahramanı.
Keder nasıl da acı bir isim değil mi?
Kitap, Keder'in önce babaevinde daha sonra ise evliliğinde yaşadıkları üzerine kurulu aslında.
Ve hepsi birer Türkiye gerçeği.
Okurken içim acıyarak, kendimi Keder'in yerine koya koya okudum.
Zaman zaman betimlemeleri öyle içime işledi ki.
Kitabımı kapatıp çayımdan bir yudum aldım.
Ve bu hüznü, bu Keder'i eşime anlattım.





Keder'in hayalleri hep yarım kaldı.
Ve söyleyemedikleri hep içinde.
İç sesi konuştuğunda, hep bu sefer baş kaldırıyor sandım.
Ama yine karanlık.


Derken yıllar geçti ve dört çocuğu oldu Keder'in.
Nevzat, Nusret, Pembe ve Yusuf.
Aslında bu çocuklar Keder'in değil.
İsmail'in çocukları gibi.
Keder'in sözü hiç geçmedi zira.

Ne doğum da ne ölüm de.

Kitap bittiğinde töre dizisi tadında dedim.
Bir zamanlar çok izlenen o diziler tadında.
Bir çırpıda okunuyor, resimler gözünüzün önüne gelir gibi oluyor.

Lakin yazar için başarısızlıktı bence.
Canan Tan o kadar bilindik bir şey yazmış ki.
Sanki klasik bir dizi senaryosu.
Kitapların sonunu bilebilirsiniz.
Ancak olay akışını dahi bilmek basitleştirir romanı, okurun gözünde.


Kitaptan en çok sevdiğim alıntı ile son veriyorum yazıma.
Canan Tan'dan başka tatlar beklediğimi yineleyerek.